Turnuva başlamadan önce maç çizelgesine baktığımda dikkatimi çeken maçlardan biri bugün (15 Haziran) oynanan Fildişi Kıyısı* - Portekiz maçıydı. Biri hızlı, diğeri teknik iki takımın çata çat bir mücadelesi olacak gibi duruyordu. Ölüm grubu olarak adlandırılan G Grubu'nda avantaj yakalamak için iki takımın da kazanması gerekmekteydi.

Başlama vuruşundan önce ulusal marşlar okunduğunda sıra Portekiz'deyken kameraların odaklandığı kişiler Portekiz kalecisi Eduardo ve hemen yanı başındaki Cristiano Ronaldo oldu. Kollarını yanındakilerin omzuna atan Eduardo'nun öyle bir marş söyleyişi vardı ki, bizim Alpay Özalan'ı hatırlattı bana :)
Maç güzel bir tempoda başladı ancak performanslar git gide düştü. Tabii bunda Fildişi Kıyısı'nın aşırı sert oyununun da etkisi vardı. Ne zaman bir Portekizli topu kapsa, birkaç saniye içinde yerde buluyordu kendini. Bu sertlik aslında Fildişililerin doğasında var ve takımın başına henüz birkaç ay önce geçen Sven-Göran Eriksson, bu oyun sisteminde bir değişiklik yaratmamış.
İlk yarıda iki takım da birbirinin kalesine yaklaşamadı. Bu yarıdan en akılda kalıcı şey Cristiano Ronaldo'nun uzaklardan çektiği sert şuttu. Şut sol direkte patladı ama gol olmuş kadar heyecan yarattı.
İkinci yarıda Portekiz'in temposu düştükçe düştü. Fildişi Kıyısı futbolcuları ise git gide kırıcı oynamaya başladı.
Maçın mücadele ve futbol açısından en keyifli geçen kısmı son 10 dakikasıydı. 82. dakikada Gervinho'nun yerine giren Galatasaraylı Abdül Kader Keita'nın lokomotifliğini üstlendiği Fildişi Kıyısı, bu andan itibaren sürekli saldırıya başladı. Portekiz kendi sahasına çekildi ve maç tek kaleye döndü. Bu maçta uzun süre yedek kulübesinde bekleyen Keita'nın Brezilya maçında ilk 11'de yer alabileceğini düşünüyorum.
Birkaç hafta önce Japonya'yla oynanan hazırlık maçında sakatlanan ve kolunda kırık oluşan Didier Drogba ise kolundaki özel alçısıyla yedek kulübesindeydi. 66. dakikada oyuna girdi ama sakatlığının fiziksel ve ruhsal etkisinden midir bilinmez, iyi bir oyun sergileyemedi.
Portekiz'i ele alırsak, bir 'ağabey'sizlikten söz etmek gerek. Şu anki Portekiz milli takımında, takımı çekip çeviren bir 'ağabey' yok. Daha önce bu görevi Luis Figo ve Rui Costa üstleniyordu. Bu deneyimli ve yol gösterici denebilecek futbolcuların eksikliği fazlasıyla hissediliyor bence.

Fildişili savunmacıların sürekli üstüne oynadığı ve maçın adamı seçilen Cristiano Ronaldo ise kötü bir performans sergilemedi ama çok da iyi değildi. Maç boyu gergin bir tavır sergiledi. Real Madrid'te sergilediği sanatsal oyununu ortaya koyamadı. Bunda Portekiz'in takım uyumundaki sorun ve rakibin sert oyununun da etkisi var tabii.
Maçın Uruguaylı hakemi Jorge Larrionda'ya da biraz değinelim. Kendisini pek başarılı bulmadım. Bazı pozisyonları gözden kaçırdı ve bazı durumlarda gereken davranışları gösteremedi. Bence 90+3'te, Fildişi Kıyısı'na o son korneri kullanması gerekirdi. Gerçi bu seneki Dünya Kupası'nın daha önceki maçlarında da benzer kararlar gördük; hakemler, verdikleri uzatma dakikalarına çok dikkat ediyor ve devam eden atakları bile kesiyorlar.
Maçı anlatan TRT sunucusu ise, sahayı bizden daha iyi okuyabilme imkanı olmasına rağmen oyundan kopuktu. Hakemin verdiği kararları yanlış anladı, yedek kulübesinde olan biteni doğru algılayamadı vs... Maç heyecanında bunlar olası şeyler ancak bu hatalar yapılmasa daha iyi olmaz mıydı?
Yağmurlu bir maçta alınan bu beraberlik, iki takıma da yaramadı ve ölüm grubundaki kördüğüm yine devam etti. Bence bu kördüğümü çözse çözse -2002'de Türkiye'nin grubunda olduğu gibi- yine Brezilya çözebilir. Bakalım önümüzdeki maçlar ne getirecek...**
Not: Maçta olan bitenler için
FIFA'nın sayfası.
____________
* Fildişi Kıyısı'nın orijinal adı "Côte d'Ivoire" ve ülke, adının bu şekilde kullanılmasını istiyor, ancak pek çok dilde bu adın çevrilmiş hali kullanılıyor. Türkçede Fildişi Kıyısı ya da Fildişi Sahili olarak geçiyor bu ülke, ben "kıyı"lı olanı tercih ettim.
** Bu yazı Brezilya - Kuzey Kore maçı başlamadan önce yazılmıştır.